FINDIK DÂVASI, VATAN DÂVASIDIR!

FINDIK DÂVASI, VATAN DÂVASIDIR!

FINDIK DÂVASI, VATAN DÂVASIDIR!

A. Bâki Aytemiz

– I –

Fındık, tabiri caizse Karadeniz insanın her şeyidir; fındıkla evlenir, fındıkla evinin geçimini sağlar, çocuğunu fındıkla büyütür, çocuğunu fındıkla okutur ve yaşı geldiğinde kendisi nasıl fındıkla evlendiyse yine kendi çocuğunu da fındıkla evlendirir. Hayat fındık üzerine kuruludur Karadeniz’de…

Fındık hayatın kendisidir adeta ve bundan dolayı da sözlü edebiyattan yazılı edebiyata kadar kendisine türkülerde, şarkılarda, destanlarda, bilmecelerde, oyunlarda yemeklerde yer etmiştir.

Dr. Mustafa Duman, “Fındık Kitabı -Türk Kültüründe Fındık-” adlı kitabının önsözünde şöyle der (yazı dizimizin bu bölümünde fındıkla ilgili olarak aşağıda vereceğimiz bilgilerin tamamı mezkur kitaptan yaptığımız seçmelerdir):

“Dünya fındık üretiminin dörtte üçü Türkiye’ de gerçekleştirilmektedir. Özellikle Orta ve Doğu Karadeniz bölgemizin büyük bir bölümünde fındık ziraati yapılmaktadır. Fındık bu yöre insanlarının çok önemli bir geçim kaynağı olduğu gibi, ülkemizin ihraç ürünleri arasında da önemli bir yere sahiptir.

Fındık ağacı ve meyvası, fındık ürünleri, fındık ziraati ve hasadı sırasında kullanılan aletler, fındıktan yapılan çeşitli yiyecekler ve fındıkla yapılan yemekler çevresinde geniş bir halk kültürü oluşmuştur.”

Fındık Karadeniz’in Kadim Meyvesidir

“Fındık, antik çağdan beri bilinen, yiyecek ve ilaç olarak kullanılan bir meyvadır. Dünyadaki yabani fındık türleri 30-40. kuzey paralel daireleri arasındaki memleketlerde yetişmektedir. Kültür fındığı dediğimiz ehilleştirilmiş fındık türleinin anavatanı, bugünkü bilgilerimize göre, Anadolu’ dur. Buradan Yunanistan’a, İtalya’ya, İspanya’ya ve diğer ülkelere yayılmıştır.

Türkiye’ de, dünya fındık üretiminin yüzde yetmişi gerçekleştirilmektedir. Kabuklu ve kabuksuz iç fındık günümüze kadar en önemli ihraç ürünlerimiz arasında yer almıştır. Fındığın birinci derecede yetiştirildiği yerler, Doğu ve Orta Karadeniz Bölgesi’ndeki Giresun, Trabzon, Ordu ve Samsun illeridir. İkinci derecede fındık üretim yerleri ise, Batı Karadeniz Bölgesi’ndeki bazı il ve ilçelerle İzmit ve Bursa’dır.”

“Doğu Karadeniz Bölgesi’nin endemik ve kültür meyvası olan fındık, antik çağdan beri bilinip, gıda maddesi ve bazen de ilaç olarak tüketilmiştir. Yunan mitolojisinde fındığın adı geçtiği gibi Hermes’in asasının fındık ağacından olduğu söylenir. Phyllis, fındık ağaçlarını çok sever. Gök tanrısı Zeus’un gazabına uğrayan yarı tanrı Tantalus’un efsanesinde fındıktan söz edilir. Buna göre, Tantalus suya batırılır ve yanında fındık ağaçları vardır. Su içmek veya fındık dallarından meyva toplamak istedikçe her ikisi de ondan uzaklaşmaktadır. Ve bu yüzden aç ve susuz kalır.”

Fındık Adı Nereden Geliyor?

“Fındık sözcüğü, Antik Çağda Karadeniz’in adı olan “Pont Exinus”tan türetilen “pontik” sözcüğünden meydana gelmiştir. Plinus da, Pontos kıyılarından getirildiği için, fındığa “Pontos cevizi” yani “nux pontika” denildiğini kaydetmiştir. Herodot, Azov Denizi kuzeyinde yaşayan bir İskit kabilesinin, fasulye büyüklüğünde, sert kabuklu, “pontikum” denilen bir meyva ile beslendiğini yazmıştır. Bu meyvanın, bezler arasında sıkıştırılarak yağının alındığını ve posasından da ekmek yapıldığını anlatmıştır.

Fındık, Akdeniz, Ortadoğu ve Avrupa ülkelerine, Doğu Karadeniz’den adım da beraber getirerek yayılmıştır. Fındık sözcüğünün Farsçası “fonduk”, Arapçası “bunduk”, Latincesi “nux”, Almancası “haselnuss”, Fransızcası “noisette”, İngilizcesi “hazelnut”, Rumcası “leptokarion”, Ermenicesi “kalin”, Tatarcası “çitlevük”, eski Yunancası “karia pontika”, yeni Yunancası “funduki”, İtalyancası “nucciola”, İspanyolcası “avellana”, Portekizcesi ”avella”, Romencesi ise “aluna”dır.

Divan-ı Lügat-it Türk’te “fındık” kelimesinin karşılığı “kosık”tır. Aynı eserde ‘kosık’ sözcüğünün kadın adı olarak da kullanıldığı belirtilmektedir.

Burhan-ı Katı’ da ise “fındık” la ilgili şu bilgiler verilir: Öpücük vermekten gelen “Bınduk”, “fındık” manasındadır ki maruf yemiştir. Fındık, incir ve sedef ile karıştırılırsa zehirlenmelere karşı kullanılır. Balla karıştırılırsa öksürüğü önler. Akrep fındık olan yerde durmaz.

Molla Salih, kısa adı Lügat-it Türkiye, olan eserinde “fındık” karşılığı “funduk” sözcüğünü kullanmaktadır.

Ortaasya Türkî Cumhuriyetlerinde ise fındık karşılığı olarak Azerice’de “fındıg”, Başkurtça’ da “funduk”, Kazakça’da “mayda janğak”, Kırgzcada “funduk”, Özbekçede “yeryanğak”, Tatarcada “funduk” ya da “çitlevük”, Türkmencede “pıntık”, Uygurcada “pintik” sözcükleri kullanılmaktadır.

Yukarıdaki bilgilerin ışığında incelenince fındık kültürünün Türkler arasında yayılmasının üç devre içerisinde olduğu anlaşılır:

Birinci devre, Türklerin Ortaasya’da oldukları devredir. Orada fındığa “kosık” ya da ” kosuk” deniliyordu.

İkinci devre, Batı Türklerinin fındık için “çetlevük” sözünü kullandıkları devredir. Çetlevük sözünün Türkçe oluşu ve bugün bile Anadolu’da kullanılır olması, “kosık” kelimesinden de eski olabileceğini düşündürmektedir. Batı Türklerinden Kıpçaklar ve Kumanlar da fındığa “şetlevük”, “çatlevük”, “çatlavuk” demektedirler. Ortaasya Çağatay Türkleri arasında ise fındık “çatlağuç”, “çatlakuç” olarak adlandırılmaktadır.

Üçüncü devrede ise, Anadolu Türkleri fındığı, Arap etkisi ile ”bunduk” ve bundan değiştirerek “fındık” şeklinde adlandırmışlardır. Anadolu Beyliklerinden kalan yazmalarda “bunduk” şeklinde geçmektedir. “Fındık” şeklini alması daha sonra olmuştur. Aynı zamanda fındık, Anadolu Türkleri arasında “çetlevük” olarak da adlandırılmıştır.”

Tevrat’ta Fındık

“Kitab-ı Muaddes’te, Tekvin bölümünün 30. babında, Yakup’un payına düşen koyun ve diğer hayvanların nasıl benekli, çizgili ve noktalı oldukları olayı şöyle anlatılır:

” … Ve Yakup kendi için kavak ve badem ve çınar ağaçlarından taze çubuklar aldı ve Üzerlerindeki ak rengi meydana çıkararak çizgiler yaptı. Ve kabuğunu soymuş olduğu çubuklan sürülerin içmek için geldikleri oluklara, su teknelerine, sürünün önüne koydu ve içmek için geldikleri zaman kızışırlardı. Ve çubukların önünde kızışırlardı ve sürüler çizgili, noktalı ve benekli doğururlardı.”

Kemal Peker, Fındık adlı kitabında, Tevrat’taki bu bölümün eski çevirilerinde, özellikle Hasting Sözlüğü ve Codex Cumanicus’un Venedik’te, San Marko Kilisesi’nde saklanan orijinal nüshasında “badem” yerine “fındık” sözcüğünün geçtiğini bildirmektedir.”

Dede Korkut’ta Fındık

Dede Korkut Hikâyelerinin Gümüşhâne anlatımında, Bay Böğrek, kendisini düştüğü zor durumdan kurtarıp Akkavak Kızı’na götürürse, atı Bengiboz’a, kendisini fındıkla besleyeceğini söyler.

Eski Çin Kaynaklaında Fındık

1954 yılında tercüme edilen bir belgeye göre, milattan 2838 yıl önce yazılan bir metinde fındıktan söz edilmektedir. Fındığın, Tanrı’nın insanlara ihsan eylediği eş kutsal meyveden birisi olduğu bildirilmektedir.

Herodot Taihi’nde Fındık

“Antik Çağ’ın büyük tarihçisi Herodotos (M.Ö: 490-45), Herodot Tarihi olarak adlandırılan eserinin dördüncü kitabında fındıktan söz eder.

İskitleri anlattığı bölümün sonunda, Kafkasların ötesinde, Hazar Denizi’nin kuzeyinde yaşayan bir halkı anlatırken şöyle yazar:

“…İskitler gibi giyinirler. Ağaçlardan topladıkları yemişlerle beslenirler. Yağ çıkardıkları ağaca fındık ağacı derler. Aşağı yukarı incir ağacı büyüklüğünde olur. Bakla iriliğinde yemiş verir. Çekirdekli bir yemiştir bu. Bu yemiş olgunlaşınca bez içinde ezip özünü süzerler. Koyu ve siyah bir öz akar. Bu akan sıvıya ‘askhü’ derler. Zevkle içerler. Sütle karıştırıp öyle de içerler. Tortusu yapışkan bir macun kıvamında olur. Bundan da çörekler yapıp saklarlar. Zira bu ulusun sürüleri azdır, çünkü otlakları fakirdir. Her biri bir ağaç altında yatar. Kış geldi mi ağacın çevresine, çadır gibi, beyaz yünden bir örtü gerilir. Yazın örtüyü kaldırırlar. Bu halklara kimse zarar vermez, kutsal sayılırlar. Savaş için silahları yoktur. Komşularında bir anlaşmazlık çıksa yargıç olarak onlara başvurulur ve eğer birisi, kendi yurdundan kaçıp onlara sığınsa, ona artık kimse dokunamaz. Bunlara Argipeia’lar derler.”

Herdotos, fındığın, Karadeniz’in doğusunda yetiştirildiğini yazarken, Antik Çağ’ da fındığın yağının nasıl çıkarıldığını da tarif ediyor. Fındık içlerinin bir torbaya konulup sıkılmasıyla fındık yağı elde edilmesi, günümüzde, kırsal kesimde zeytinden ve fındıktan yağ elde edilmesinde kullanılan usullere benzemektedir.”

Uygur Destanı’nda Fındık

“Çin rivayetinde “Tuğla ve Selenga ırmakları arasında, bir ağacın üzerine gökten inen bir mavi ışıktan sonra, ağacın içinden çıkan beş çocuk Uygurlar tarafından kutsal bilindi” şeklinde başlayan destan İran rivayetinde “Tuğla ve Selenga ırmaklarının birleştiği yede, bir kayın ve fındık ağacı arasında bulunan bir dağ kabardı ve yarıldı. İçinden beş çocuk çıktı” şeklinde başlamaktadır. İran rivayeti 13. yüzyılda yaşayan Cüveyni’nin Tarih-i Cihan-küşa adlı eserinde bulunmaktadır. Buradaki metinden, fındık ağacının Uygurlar tarafından da bilindiği, hatta kutsal ağaçlardan sayıldığı anlaşılmaktadır.”

Vergilius’ta Fındık

Tanınmış Latin şairi Publius Vergilius Mano ( M.Ö. 70-19), doğa şiirleri söylemiştir. Özellikle Çoban Türküleri ya da Sığırtmaç Türküleri olarak dilimize çevrilen şiirlerinde, doğayı, doğadaki hayvanları ve bitkileri anlatmıştır. Bu arada zaman zaman sözü fındık ağacına ve meyvası olan fındığa da getirmiştir. Onun şiirlerinden fındığın mitolojide de yer aldığını öğreniyoruz. Vergilius’un şiirlerinde fındıktan söz eden dizeler İ. Zeki Eyuboğlu’nun çevirisi ile şöyledir:

  1. Türküden bir bölüm:

“Keçilerimi güçlükle otlatıyorum

Durmuyorum güdüyorum

Bak ey Tityrus işte bak onlardan biri

Şimdi doğurmuş fındıkların arasında

Bırakmış ikiz yavrularını.”

Kitapta yer alan V. türküden bir bölüm:

“Yok olmuş artık Daphnis, Nymphalar

Onun yürekler acısı ölümüne ağlamışlar

Almışken oğlunun yürek doğrayan

İçler yakan ölüsünü kollarına

Kucaklamışken anası

Acınırken yakınırken Tanrılara, yıldızlara

Siz fındıklar siz ırmaklar

Tanık olmuştunuz Nymphalara … “

Kitapta yer alan VII. türküden bir bölüm:

“Fındıkları Phyllis sever

Evet bunları sevdikçe Phyllis

Ne mersinden aşağı kalır fındıklar

Ne de Phoebos’un defnelerinden

Görünmez gözüne başkası.”

Birinci türküde, yerinden yurdundan sürülen Romalı Meliboeus, keçilerini otlatırken karşılaştığı, kendisi gibi sürgün Tityrus’la söyleşir. Beşinci türküde, bazı mitolojik olaylar anlatılır. Bu şiirde adı geçen Nymphalar, kırların, pınarların koruyucuları tanrıçalardır. Daphnis ise Sicilyalı bir çobandır. Çoban türkülerinin bulucusu olarak bilinir. Yedinci türküde adı geçen Phyllis, Trakyalı Kral Sithon’un kızıdır. Sevgilisi Demophon söz verdiği zaman geri dönmeyince Phyllis intihar etti ve yapraksız bir badem ağacına dönüştü. Sevgilisi Demophon onu kucakladığında yaprakları yeşerirdi. Şiirde adı geçen Phebos, Apollon’dur.”

Selçuklular ve Osmanlı Döneminde Fındık

“Mevlana Celaleddin Rumi, Mesnevi’nin 2. cildinde fındıktan söz eder. Mevlana, anlattığı bir hikâyede, Padişah’ın doğanı, mancınıkla, fındık büyüklüğünde yakıcı kurşun parçaları atabileceğini söylemektedir. Bu bölümün Veled Çelebi tarafından yapılan çevirisi şöyledir:

Tut ki zayıflıkta Ebabilim, tut ki düşmanlarımın her biri bir fildir.

Bir fındık kadar, fakat yakıcı kurşun atarım, kurşunum yüzlerce mancınık derecesinde tesir eder.”

Fındık konusunda eski kaynaklarda bir hayli belge ve bilgi vardır.

(Devam Edecek)

FINDIKTA OYUN ÜSTÜNE OYUN – Adımlar Haber

FINDIK İSYANI BÜYÜYOR

 

Bir Cevap Yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Adımlar Dergisi sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et